Dün gece otelde odama çıktığımdan Yorgunluktan ölüyORdum. Sabah 04:30’da kalkımış, İzmir’e gelmiş, Manisa Salihli’ye gitmiş, iki toplantıda konuşma yapmıştım. Nasıl, nereye yattığımı bilmeden yattım.
Sabah kısmen dinlenmiş olarak uyandım. Dahasına da ihtiyacım vardı uykum bitmişti. Güzel bir duş, bir fincan kahve, odada kanepeye yayılıp bir saat keyifle kitap okuma sonrasında kalkıp çanta toplama, giyinme ve hafif bir makyaj, saçımı bugün açsam mı, yoksa toplasam mı? Topuz yine en iyisi.
Bugün de bir eğitim toplantım var. Bir taşla üç kuş (üç toplantı) vurmuş, her biri için yapacağım üç ayrı seyahat yerine bir seyahatte işi çıkarmış olacağım.Elbette bunun altında planlama ve programlama, başkalarının ajandalarını kendi ajandama uydurma konusundaki ultra yetenekli oluşum yatıyor.
Saat 10:00 da toplantıya başlayacaktık ama katılımcıların bazılarının uçuşları yüzünden saat 11:00’e çekildi. Ooohh…süper! Uzun bir kahvaltı keyfi beni bekliyordu.
Kapıma bırkaılmış gazetemi aldım, kahvaltı salonuna indim. Sallana sallana kahvaltı tabağımı hazırladım, mantarlı ve kaşarlı omletimi söyledim. Kahvemi yudumlarken magazin ekinden gazeteyi okumaya başladım. Her zaman söylemişimdir, bir gazeteyi gazete yapan yegane şey magazin ekidir. Best Model seçilen, hakkında türlü dedikoduların yürüdüğü kızın fotoğraflarına baktım, yazılanlara göz attım. Bir laf vardır, “Ateş olamayan yerden duman çıkmaz.” Neyse bizim ülkemizde rejklamın iyisi kötüsü olmuyor, misal Hülya Avşar üzerinden 25 yıldan fazla geçti, hala o tacın elinden aınmasının ekmeğini yiyor.
Sonra gazetenin kendisine, aslına geçtim. Bir köşe yazarının Seda, Gülben, Seren, Sibel polemiğindeki performans değerlendirmesini, bir başka köşe yazarının Abdülmecit’in torunuyla ilgili anılarını okudum. Dördüncü sayfada Ayşe Arman çıktı karşıma.
Mantarlı kaşarlı omletimi bitirmiş, peynirli jambonlu bir sandviç hazırlamaya başlıyordum ki ilerideki masaya yaşlı bir kadın ve bir erkek oturdu.
Kadının kafasında kendisine büyük bir bere vardı. Kaşlarının ve kirpiklerinin olmamasından bereyi saçsız başını örtmek için kullandığını anladım. Adam kadını masaya oturttuktan sonra kahvaltı almaya gitti.
Ben hiçbir şey farklı değilmiş gibi kahvaltımı edip gazete okumaya devam ettim ama artık kahvaltı salonu artık benim masaya oturduğumdan farklı değildi. Kadın tam karşımda oturuyordu ve ben tüm dikkatimi ona bakmamaya vermiştim.
Adam geldi, masaya oturdu. Bir parça ekmeğe yağ sürüp kadının ağzına attı. Kadın, yavaşça açtı ağzını, zorlanarak çiğnedi lokmasını. Belli ki diliyle dişleri arasında her çevirişte lokma ağzında biraz daha büyüyordu. Adam ikinci lokmayı uzattığında reddetti kadın. Adam bir şeyler söyledi. Kadın usulca ağlamaya başladı, omuzları yükseldi, alçaldı. Adam kadına bir peçete uzattı. Kadın usulca sildi gözlerini. Adam bir yandan konuşuyor, bir yandan ağlıyordu. Elini kadının beresine götürdü, usul usul başını okşadı, öptü. Kadın başını öne eğdi, katladığı peçeteyi masaya bıraktı. Adam kadına çay bardağını uzattı. Bir Tıp fakültesi içindeki otelde hasta birileriyle kahvaltı etmek aslında öyle normal bir şeydi ki!
O sırada Bizim Bey aradı. “Ne yapıyorsun?” diye sordu. “Hiiç, kahvaltı keyfi yapıyorum,” dedim. “On numara, süper hayatın var,” dedi. “Evet,” dedim, “Hem de bir domuz kadar sağlıklıyım,” diye içimden geçirdim. Bizim Bey işiyle ilgili birtakım her zamanki sıkıntılardan bahsetti, ben ona tavsiyede bulundum, hemen ona bir F planı yaptım. Telefonu kapattıktan sonra artık kadın ve adamın o dokunaklı hallerine daha fazla dayanamayacağımı, sağlığımdan ötürü hissettiğim utancı daha fazla taşıyamayacağıma karar verdim ve kalkıp lobiye geldim. Bilgisayarımı açarken ‘Biz yaşlanınca nasıl olacağız? Sağlıklı yaşlanabilecek miyiz? Sağlığımızı kaybedersek şu gün yaşadığımız sıkıntılar kim bilir bize ne aptalca gelecek.’ diye düşündüm. Eve gitmek istedim. Bizim Bey’e çocuklara sımsıkı sarılmak istedim.
Kaptırmış yazarken başımı kaldırdığımda adamın sağ önümdeki kanepede arkası dönük olduğunu, kadınınsa üç adım ötemde tekerlekli sandalyede oturduğunu gördüm.
Yarın için direktörümden izin almıştım. Sağlıklıyken kuaföre gitmeye ve bir film görmeye karar verdim. Belki bir de yeni doğmuş bebek ziyareti yapar içime taze hayat kokusu çekerim.
Öyle yani…