Etiketler
diyet, egzersiz, kaç kalori, kilo vermek, yürüyüş, zayıflamak
Blog, para kazandırmayı amaçlamış olsaydı muhtemelen birkaç yazıdan iyi ekmek yerdim. Halbuki ben blogu ilk kitabıma destek olsun diye açmıştım ve o zamanlar öyle” blogu açtım, gelsinler okusunlar” ile bu işin olmadığını, emek ve zaman istediğni bilmiyordum. Burada güzel günlerim oldu. Her ne kadar artık seyrek gelsem de varlığını bilmek bile benim için rahatlatıcı.
Bir önceki yazımda değişimden bahsetmiştim. Bugün insanlığa bir faydam olsun, kilo vermek isteyenlere belki bir başlangıç olur diye kendi zayıflama hikayemi yazmaya karar verdim.
Cümleyi böyle kurunca nedense çok sevimsiz geldi gözüme, hatta bir an yazma isteğim puf, uçtu gitti. Vazgeçtim, insanlığa faydam olsun diye değil, hazır bugün Cuma, çoğunuz hafta sonu yerken içerken vicdan azabı duyasınız, lokmalarınız boğazınıza dizilsin diye yazacağım. Kendi hikayemi anlatmak değil de zayıflamanın ipuçlarını vermek daha iyi bir yaklaşım olacak.
Aslında çok acayip bir şey yapmadım. BB nin dediği ve zamanında yaparak 30 kilo verdiği gibi rahmetli hocam Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın derste anlattıklarını beslenmeme uyguladım. Ne yapmam gerektiğini her ne kadar biliyorsam da bir desteğe ihtyacım vardı ve diyetisyene gittim.
Diyetisyen, kamuflajım altında göremediği göbeğimden henüz etkilenmemişken ona kendi isteğimle değil de annemin ve kızkardeşimin ısrarı ile geldiğimi söyledim. Bu söylediğime şimdi diyetisyen açısından baktığımda sadece potansiyel uyumsuz bir danışan görüyorum.
İpucu 1: Sizi dinleyip anlayacak bir diyetisyeniniz olsun.
Diyetisyenle ilk randevu sonrası elimde diyet listesi ile hastane kapısından çıkıp BB yi aradığımda diyetisyenle konuşmanın bana çok iyi geldiğini ertesi gün derhal psikoterapiye başlamaya karar verdiğimi söyledim. Bir yorum yapmadı.
Diyetisyene her şeyi anlattım. Tatlıları sevmediğimi, hamur işini sevdiğimi, tostsuz bir hayat düşünemediğimi, peynir delisi olduğumu, tuvalete bile mümkün olsa arabayla gideceğimi, her akşam yaklaşık 1 lt kırmızı şarap içtiğimi, düzensiz yediğimi, yediğim zaman da nefes almadan önüme ne gelirse yiyebildiğimi anlattım. Genel tablonun tamamı yanlıştı, bir tane bile doğru yoktu ve ben ilerleyen yıllar içinde yanlışları düzelteceğime yanlışa yanlış eklemeye kararlılıkla devam etmiştim.
Ne çocukluğumda ne de gençken kilolu olmamıştım, hatta zayıf diye nitelenebilecek durumda kalmıştım. İki gebelik sonrasında sorunsuz ve zamanında kabul edilebilir kilolara dönmüştüm. Evet, hiç üniversite yıllarımdaki gibi olmamıştı ama neticede artık 2 çocuk annesiydim.
Diyetisyene sadece sokakta el arabalarında satılan patatesli kol böreğinden haftada en az 2 veya 3 kere yediğimi söylemedim. Söylemeye utandım, bir de iflah olmayacağımı düşünüp beni kovalamasından korktum.
İpucu 2: Diyet, diyetisyenin kapısından çıktığınız anda başlar. Yani bunun ertelenecek zamanı yoktur. Bir bakıma şöyle düşünmelisiniz, diyetisyene gittiniz ve derinizin altına bir çip yerleştirildi ve o anda kayıt başladı. Çip aslında sizsiniz.
İpucu 3: Bence en kritik olanı. Diyetisyenin elinize verdiği listenin dışında ağzınızdan içeri bir lokma bile fazla girmeyecek. Bu konuda mutlaka kararlı olmalısınız. Yani, gece yatağa yattığınızda ağzınızdan gün boyu içeri girmiş olanları hiç takılmadan altalta yazabilmelisiniz.
Geçmişten bir anıdan burada bahsetmenin tam sırası. Bir zamanlar kendimce az yemeye çalışıyordum. Eski şirketimde sevdiğim arkadaşlarımdan biri benimle aynı yaşlardaydı ve gayet formundaydı. Bir gün ona sabahtan akşama kadar ne yediğini sordum ve gördüm ki, ben az yiyen halimle onun en az dört katı filan yiyordum. Neticede arkadaşım gayet sağlıklıydı, bir sorunu yoktu ve yaşıyordu.
Halbuki ben yemeyen bir çocuk büyütmüştüm. Çocuk doktoru arkadaşım beni, “hiçbir canlı kendini bilinçli açlığa mahkum etmez,” diyerek teselli ederdi. Kaldı ki, gayet iyi biliyordum bunu ama anneliğin azımsanmayacak kısmını beslemek oluşturuyordu. Neticede oğlumun boyu boyumu geçmişti ve oldum olası sadece ihtiyacı kadarı yemişti.
Sonuçta vücudunuza ihtiyacı kadarı olanı almalısınız. 7000 kcal = 1kg yağ demek. Yani siz her gün harcadığınızdan 1000 kcal fazla alırsanızi 1 haftada 1 kg yağ depolarsınız. Kuralı tersine işlettiğinizde de kilo verirsiniz. Bu kiloyu yağdan yakarak vermek en idealidir.
Bu noktada gece yatağa girdiğinizde hiçbir zaman aç olmayacağınızı vurgulamalıyım. İlk günlerde böyle bir duyumsama yaşayabilirsiniz ama inanın bu sadece bağımlılığınızla ilgili bir şey. Bu fikri aklınızdan çıkarın, yatın ve zıbarın, yok illa oturacağım diyorsanız chai çayı için.
İpucu 4: Bağımlı olduğunuzu kabul edin. Yemek yeme bağımlısısınız ve bu müdahale gerektiren bir durum. Hayatınızı değiştiriyor olmanın heyecanını hissedin. Bir mücadelenin içindesiniz ve kazandığınızda mutlu olacaksınız. Benim kafamdaki şuydu: Kanser olduğumu öğrendim, beni kusturacak, saçımı dökecek diye kemoterapiyi red mi edecektim. E, o zaman vücuduma verdiğim zararı ortadan kaldrımam için yapmam gereken tek şey adam gibi beslenmekti.
İpucu 5: Yemeklerinizi kendiniz hazırlayın. İçinde ne olduğunu bilin. Zamanınız olmadığından filan yakınmayın, gün içinde ne kadar çok zamanınızı gereksiz şeyler için heba ettiğinizi düşünün, aklınıza bir şey gelmiyorsa bir gün içinde yaptıklarınızı dürüstçe alt alta yazın, göreceksiniz. Zaman içinde eskiden ne yiyeceğinizi düşünmeye, nerede ve nasıl yiyeceğinizi planlamaya gerçekten çok zaman harcadığınızı fark edeceksiniz. İşte tam da o sıralar artık yemek yemek gündelik hayatınızın önemli konularından biri olmaktan çıkacak.
İpucu 6: Yaşamınızda tahıllara yer açın. Her zaman buzdolabınızda birkaç çeşit kullanıma hazır tahıllarınız olsun. Haşlanmış nohut, yeşil mercimek, buğday, vs… Yiyecek hiçbir şey olmadığında biraz yeşillik, salatalık ve domatesle karıştırdığınızda lezzetli bir öğün yiyebilirsiniz. Öyle bir zaman gelecek ki, dışarıda “diyet” olduğunu düşünerek yediğiniz salataya bile kuşku ile bakacaksınız.
İpucu 7: Hareket edin. Diyetisyenle ilk görüşme günümün akşamında her zaman yaptığımın aksine arabayı eve bırakıp markete yürüyerek gittim ve torbaları taşıdım. Halbuki torbaları bahane edip eve gelirken arabayla markete uğrardım.
Çıkın yürüyün. İlk günlerde evin adası etrafında komşu sokaklarda yürüyordum ve evdekiler o kadar yürümekle ne olur ki, diyordu. Giderek mesafe uzadı. Yürüyün ama tempolu yürüyün, bir amacınız olduğunu, göbeğinizdeki yağlardan kurtulmanızda bu yüyüşün önemini hiç unutmayın. Her gün en az 45 dakika sürsün. Hızınıza göre mesafeniz 3,5 ile 6 km arasında değişecektir ve eskisi ile karşılatırdığınızda bunun vücudunuz için neredeyse bir devrim olacaktır. Deyim yerindeyse beslenmenizle birlikte bu yürüyüş hücrelerinizi bir bakıma tutup sarsacak ve kendine yani fabrika ayarlarına geri getirecektir.
İpucu değil ama önemli: Vücudunuz da fazlalıklarından kurtulmak istiyor ve siz bunun için girişimde bulunduğunuzda vücudunuz size inanılmaz yardım ediyor. Ben açıkcası böyle bir şey beklemiyordum. Bana büyük sürpriz oldu. Geriye dönüp bakınca o kilolu hali sürdürmek için sarf ettiğim çabanın aslında kilolardan kurtulmak için yaptıklarımdan kat kat fazla olduğunu gördüm.
Diyetisyenle 2. randevum on beş gün sonraydı. İki randevu arasında okyanus ötesi bir seyahat geçirmiştim ve seyahat sırasında da elimden geldiğince diyete sadık kaldım (halbuki, şimdiyle kıyasklayacak olsam deli gibi yemiştim ama suçsuzum, o zamanlar daha tam adapte olamamıştım. En azından sabah kahvaltısında çırpılmış yumurta, meyve ve yoğurt yedim, kruvasanlara baconlara elimi sürmedim). Tartıya çıktığımda gördüğüm rakam şaka gibiydi, sadece 200 gr vermiştim. İşte diyeti erkenden bırakmak için gayet iyi bir dayanaktı. Halbuki işin aslı şuydu, 1300 gr su tutmuş, 1500 gr yağ vermiştim ve tartıya eksi 200 gr yansımıştım. Diyetistyen listede büyük bir değişiklik yapmadı ve devam ettim, 15 gün sonra tartıda eksi 1500 ü gördüm. Aslında üçüncü randevu öncesinde zor bir hafta geçirmiştim ve ciddi bir karbonhidrat yoksunluk krizi yaşamıştım. Enerjim düşmüştü, kan şekerimi şöyle bir zıplatacak herhangi bir şey yememek için gerçekten de direnmiştim. Ne yiyeceğimin önemi yoktu, pide, pizza, makarna, börek… yeter ki hücrelerim karbonhidratla yıkansındı. Diyetisyene kontrole gitmeyecek olsam eminim bir kereden bir şey olmaz diye yerdim ama yoğurt yedim.
Diyetisyenle 4. Görüşmeye gittiğimde tartıda ne çıkacağıyla eskisi kadar ilgili değildim. Hayatım resmen düzelmişti, güzel besleniyrodum ve mutluydum, bunu diyetisyenime de söyledim. Kilo vermesem bile devam edecektim. Uzun zamandır alkol tüketimimden rahatsızdım ve bu neredeyse bitmişti.
Eskiden iş dönüşü markete uğrar, alışveriş yapar, eve gelir üstümü değiştirir, şarabımı açar ve gün boyu yapmayı planladığım yemekleri yapmaya girişirdim. Yemek yaparken şarabımı içer ve sürekli ne kadar ve ne yediğimi bilmeden atıştırırdım. Saat 6 – 7 civarında yediklerimi saat 10 gibi tüketmiş olan hücrelerim açlık tiradına başlarlardı ve ben son kadeh şarabımla en az iki peynirli tostumu yer, yatardım.
Yemek yapmayı bıraktım. Yapsam da basit şeyler yapıyorum. Yemek pişirme işini evde çalışan kadına devrettim. Diyete başladığımda Haziran’dı, eve gelince ara öğünümü yiyip güneşin alçalmasını bekliyor bu arada yeşil çay içiyordum. Sonra spor kıyafetlerimi giyip kendimi dışarı atıyordum. Yürüyüşten ter içinde geldiğimde saat 21:30 civarı oluyordu, duş yapıp ancak birtane chai çayı bilemedin iki tane içiyordum ve hamur gibi yumuşamış mışıl mışıl uyuyordum. İstesem de şarap içecek vakit kalmıyordu. Sonraları içtiğim şaraptan da inanılmaz keyif aldım. Şimdi bir bilemedin iki kadeh içiyorum, uzun zamandır unuttuğum çakırkeyifliği yaşıyorum. Daha güzel oldu böylesi.
İpucu 8: Şükürler olsun ki yoğurt var. Her öğünde mutlaka olmalı artı acıktığınızda da gönül rahatlığıyla tüketilebilecek yegane besin.
İpucu 9: Kolay tüketilebilecek hiçbir şeye itibar etmeyin. Yiyeceğiniz hamburger, makarna, pizza vs nin bundan önce yediklerinizden bir farkı olmayacak. Bildiğiniz, şimdiye kadar binlerce yediğiniz şey size ne kadar keyif verecek? Muhtemeln hiç.
Elbette su içeceksiniz, en az 2, tercihen 3 lt. Tarçınlı su, yeşil çay, ıvıdı zıvıdı… bunları size diyetisyeniniz zaten söyleyecek. Benim diyetisyenim Ataşehir Şifa Hastanesi’nden Seda Bahtiyar Tatay’a buradan teşekkürler.
Benim nacizane tavsiyem, bunu bir süreç olarak görmeniz ama kısa değil, yaşam boyu. Bir tür bağımlılıktan kurtulacaksınız. Nasıl ki bir madde bağımlısı tedavi edildikten sonra maddeyi bir kulanıp bir kullanmamak gibi bir şey yapamayacaksa, kullandığında arınmışlığı bozulacaksa bu da bir tür arınma hali olacak. Hayatınız boyunca çok fazla şansınız yok. Eğer kilo verdiyseniz de bunu geri almamalısınız aksi halde bu iniş çıkış vücudunuza kilolu olmaktan daha fazla zarar veriyor.
Hadi meraklılarına söyleyeyim, bendeki bilanço nedir? Başlarken gardroptaki 42 beden elbiseler olmuyordu. Bir gardrop dolusu 38-40 beden etek, bluz bir gün umutla giyilmeyi bekliyordu. Zira uzun zamandır daha rahat olduğu için sadece elbise giyebiliyordum. Kumaş pantolan giymeyeli neredeyse 3-4 yıl oluyordu, giydiğim kot pantolonlar da orta bel, sevimsiz şeylerdi. Bugünkü durum ise, 38 ler bazı markalarda büyük geliyor. Yıllardır bekleyen etek ve bluzlar yine olmuyor ama artık dar değil geniş oldukları için. Yıllardır kapılarının önünden geçemediğim, şişmanlara karşı negatif ayrımcılık yapmakla suçladığım mağazalarda rahatlıkla dolaşıyorum ve biliyorum ki elime ne alsam üstüme giydiğimde bana olacak.
Kiloya takılmamak, yaşam biçimini değiştirmeyi amaçlamak ve kilo vermekten değil sağlıklı olmaktan haz almayı önemsemek gerek.
Bitirmeden iki kısa anekdotu anlatayım:
Birincisi, yıllar önce Vancouver’a giderken Heathrow’da aktarma sırasında havaalanı yer hizmetleri görevlisi arkamdan koştura koştura gelip gebelik yaşını gösteren doktor raporumu istemişti. Buna yancı olsun, yine uçakta kabin amiri yardıma ihtiyacım olduğunda ekibiyle her an hazır olduğunu söyledğinde de gebe olduğumu sandığını anlamıştım.
İkincisi, 3 hafta önce yurtdışında şirket içi toplantıda en son 6 ay önce gördüğüm birisi ne zaman doğum yaptığımı, bebeğimin cinsiyetini sordu. Sonuçta haksız sayılmazdı bedenimin bir parçası artık yoktu.
Bu öğlen keçi peynirli, kinoalı salata ve yoğurt yiyeceğim. Akşam iş çıkışında 5 kilometre yürüyeceğim, yarın sabah pilates sınıfına gireceğim.
Hafta sonu ağzınıza çatalınızı her götürdüğünüzde aklınıza ben geleyim.
Öyle yani…