Etiketler
Yönetmen | Stephen Daldry |
Yapımcı | Scott Rudin |
Senaryo | Eric Roth |
Eser | Extremely Loud and Incredibly Close by Jonathan Safran Foer |
Oyuncular | Tom Hanks Sandra Bullock Thomas Horn Max von Sydow Viola Davis John Goodman Jeffrey Wright Zoe Caldwell |
9/11’i çok net hatırlıyorum. Kem’e hamileydim. Beş buçuk aylık filan olmalıyım. Oldum olası iştahı açık biri olarak her gün benim için bayramdı, zira pişmanlık duymadan yemek yediğim bir dönemin keyfini sürüyordum.
O gün hastanede işim erken bitmişti, eve erken gelmiştim. O zamanlar böyle şeyler olabiliyordu. Kendime bir sandviç hazırladım, kocaman bir bardak meyve suyu doldurdum. Salona gittim, televizyonunun kumandasını elime aldım. Birinci kanalda NTV vardı, açtım. Önce ne olduğunu pek anlayamadım. Ekranda bir flash haber, anlatanın sesinde telaş vardı. Bana anlamsız geldi, Amerika’da bir şey olmuştu. İkinci ve 3. kanala geçtim. CNN Türk’e geldiğimde yavaş yavaş idrak etmeye başlamıştım. Söz konusu olan tuhaf bir uçak kazasıydı. Bir uçak manasızca New York’taki Dünya Ticaret Merkezi binalarından birine çarpmıştı. Ben sandviçimi ısırmayı bırakmıştım. Ağzımdaki lokma tükrüğümle büyüyordu. Meyve suyumdan küçük bir yudum aldım yutmak için. Lokmam yutağımdan gırtlağıma doğru harekete geçtiğinde ikinci uçak diğer binaya çarptı. Hemen arkasından bir uçağın Pentagon’a resmen daldığı haberi geldi. Her şey çok ama çok tuhaftı.
Sonrasında beni en çok etkileyen şeylerden biri uçaklar binalara çarptıktan sonra binalar yıkılana kadar geçen zaman aralığında orada mahsur kalanların son bir ümitle birilerini aramaya çalışmaları, ulaşamayanların telesekreterlere bıraktığı mesajlar olmuştu.
Oskar Schell 9/11’de saldırılar sonrasında okuldan eve erken gönderilen herhangi bir NY’lu çocuktur. Onu diğerlerinden farklı kılan bazı şeyler vardır. Bunlardan biri babası ile olan ilişkisidir. Babası Thomas Schell Alman asıllı Amerikalı bir kuyumcudur. Thomas Schell otistik özellikler taşıyan oğlunun yaşamla ilgili karşılaştığı zorlukların farklı yöntemlerle üstesinden gelmeye çalışmaktadır. Sosyalleşme ile ilgili sorunları onu bir çeşit şehir içi keşif oyununa yönlendirerek çözme çabası bunun bir örneğidir.
Oskar 9/11’de okuldan eve geldiğinde telesekreterde altı tane mesaj bulur. Mesajları babası bırakmıştır, bir yerde elli kişi birikte olduklarından, kendilerine beklemelerinin söylendiğinden bahsetmekte, iyi olduğunu söylemektedir. Beş mesajdan farklı olarak altıncı mesajda oğlunun evde olabileceğini düşünerek ona seslenmiştir ama Oskar telefonu açamaz. Televizyonu açtığında binalardan insanların atladığını görür.
9/11’den sonraki bir yıl hem Oskar hem de annesi için zor geçer. Oskar en iyi arkadaşını kaybetmiştir ve hastalığı ile ilgili sıkıntılar artmıştır.
Bir gün babasının eşyalarını karıştırırken bir vazo bulur. Yanlışlıkla vazoyu kırınca içinden çıkan zarftaki anahtar babasının ona bir şey bıraktığı düşüncesini oluşturur. İğneyle kuyu kazma misali NY’da zarfın üzerinde yazan Black adlı kişiye ulaşmaya karar verir. Telefon rehberinden Black soyadlı kişileri bulup bunları tek tek ziyaret ederek yeni keşif yolculuğuna başlar. Bu ziyaretlerin bir kısmında ona babaannesinin gizemli, konuşmayan yaşlı kiracısı adam da katılır.
Film, Jonathan Safran Foer’in aynı adlı romanının uyarlaması. Kitabı okuyanlar her zaman olduğu gibi filmin kitabın gerisinde kaldığını söylese de film olarak değerlendirildiğinde çok kötü olmadığını söyleyebilirim. Ama bunda muhtemelen oyuncu kadrosundaki isimlerin payı büyük. İlk isim tabii ki de Thomas Schell rolündeki Tom Hanks. Diğer isimlerden biri ise babaanneyi oynayan sadece birkaç sahnede görünmesine kaşın gözleriyle çok şeyler anlatan Zoe Caldwell. Öyle ki, içimde Zoe Caldwell’in başka oynadığı filmleri bulup seyretmek için büyük istek duydum. Bir diğer isim, çocukla yazarak iletişim kuran, konuşmayan gizemli kiracıyı oynayan Max von Sydow. Elbette Oskar’ı oynayan Thomas Horn’a da değineceğim. Yerli sinema – dizi sektörümüzü düşündüğümde yapımcılara / yönetmenlere çocuk oyuncu konusunda ders verecek kadar olağanüstü bir oyunculuk seyrediyoruz. Küçük Osman’ın son zamanlardaki en kayda değer çocuk oyuncumuz olduğu düşündüğümde halimiz diyebilirim ki içler acısı. Sandra Bullock için bir şey diyemiyeceğim çünkü nedense yönetmen otistik çocuğun annesini anlaşılmaz şekilde yok saymayı tercih etmiş (kitapta nasıldı bilemiyorum?!)
Toprlayacak olursam… Güzel olup muhteşem olmasa da, zaman kaybı değil… Öyle yani…