Etiketler
3 çocuk, AKP mitingleri, Ankara mitingi, öğrenci evleri, baş örtüsü, fazi lobisi, kürtaj, müslüman, muhafazakar yapı, şehitlik, İstanbul mitingi, İstanbul'da su sorunu
Eskiden, çok değil 1 ay öncesinde, hiçbirimiz RTE nin nerede ve ne konuştuğunu takip etmiyorduk. Hiçbrimiz derken, biz ötekileri kastediyorum. Malum bir süredir RTE’nin konuşmalarının öznesi olmaktan ötürü gerektiğinde resmen uykularımızdan fedakârlık edip gecenin hangi saati olursa olsun pür dikkat dinliyoruz.
Bugün Ankara mitingini kaçıracağım. Üzgün olduğumu söyleyemeyeceğim ama yine de içeriği merak etmiyor değilim. On beş günde kaç konuşma dinledim, bilemiyorum ancak şimdiye kadar dinlediğim kadarı ile ana konu başlıklarının neler olabileceğini ya da neler olmayacağını az çok kestirebiliyorum.
Baş örtüsü meselesi illâ ki olacak. Olmazsa olmaz. Hele şu Kabataş iskelesindeki hikayeyi bir kere daha ve hatta daha iştahla anlatacak. Açıkcası biz de neyin ne olduğunu merak ediyoruz. Keşke işin aslı astarı nedir ortaya çıksa. Taraflar olayı bir anlatsalar da bilsek gerçekten anlatıldığı gibi midir? Yoksa böyle kulaktan dolma birilerinden duyulanlara dayanılarak iddialarda bulunulması tuhaf, komik, absürd oluyor.
Bir zamanlar ülkede bir baş örtüsü sorunu vardı. Başı örtülü olanlar okula gidemediler. Mahir politikacılar üstesinden geldi. Başı örtülü olanlar artık rahatlıkla okullarına gidebiliyorlar, kamuda çalışabiliyorlar ve biz de alıştık. Açıkcası üniversitede azımsanmayacak sayıda başı örtülü sınıf arkadaşı olan biri olarak bizim için zaten bir sorun yoktu. Birlikte derse giriyorduk, dersten sonra onlar hastane camisinin imamının evine gidip ibadet ederken biz de dibindeki kantinde king oynuyorduk. Sorun yoktu yani. Ta ki, üniversitede yönetim değişene değişene kadar ki, RTE’nin diline doladığı uygulamalar bizim mezuniyetimizin sonrasına geldi. Aslında ben RTEnin yerinde olsam bu mevzuyu kaşımam. Muhakkak bilgi edinmişlerdir, hepimiz kızlarından özellikle birinin akademik başarısı açısından, hatta neden Amerika’da okumaya gittiği konusunda bayağı bir bilgilendik. Kimse de çıkıp yalanlamadı, yok öyle değil de böyle diye. E, bu durumda şimdi başbakanın danışmanı konumundaki bu kişinin aslında Türkiye’de 4 yıllık üniversite okumak için gerekli yeterlilikte olmadığını dünya alem duydu. Yani, ben o kızın yerinde olsam, başıma böyle bir şey gelsin istemezdim. Hele bir de sözkonusu ötekilerin genelinin iyi eğitimli olduğu düşünüldüğünde…
Bu ülkenin %99 u müslüman… Kimsenin ne buna itirazı ne de bunun sürekli onaylanmasına ihtiyacı var… Bence RTE bu konu üzerinde fazla durmamalı. Hem bizim hem de onlar için gayet bayat bir mevzu…
Şehitlik… RTE nin iştahını kabartan ancak yine girmemesi gerektiğini düşündüğüm mevzulardan biri. Hele ki, medyanın nasıl piyon olduğunu öğrenmişiz, bu konuya girmesi sadece bellek tazelememize ve “kelle” terimini hatırlamamamıza sebep olacaktır. Dinleyici kitlesini düşününce… elbet her müslümanın en tepedeki hayallerinden biri şehit olmaktır. Bilemedim, şimdi…
Faiz lobisi… İlk kaçıncı günde bahsetti, kaçırdım ama bizim çok da ilgimizi çekmedi. Azıcık borsayı takip edince de eğer böyle bir şey vardıysa ve bu yönde umut besleyenler olduysa gidişattan ötürü umduklarını bulamadıklarını anlamak yeterliydi. Onbeş gün boyunca borsanın ufak iniş çıkışlarla, neredeyse lineer seyretmiş olduğu, hatta son günlerdeki yükselişi gözönünde bulundurulduğunda bu konuda da konuşmak gereksiz.
Su meslesi… Ben İstanbul Belediye Başkanı olmadan önce… Allah razı olsun, ne diyeyim. Harbi fena susuz geçirdiğimiz yazlar oldu. Belediye Başkanı olarak yapması gerekeni yapmıştır. Üstüne, bir de bunca yıl sonra neden alkışlanmak ihtiyacı hissetmektedir, bunu anlamak biraz güç ancak evvelki gece mentaliteyi anladım. Bu sistematik bir durum. Önce olmaması gerektiği gibi davran, sonra olması gerektiği gibi davranınca yıldızları topla…
Üç çocuk ve kürtaj… sanmıyorum ki bu meseleye girsin, zira kürtaj mevzu misyonunu tamamladı. Gezi Parkı direnişinden sonra da üç çocuk ısrarı, direnişçilerin de çağrıya uyabilecekleri ihtimalinden ötürü bir süre azalacaktır diye düşünüyorum. Halbuki, ben de kürtaja karşıyım, bir doğum kontrol yöntemi olarak. Hadi diyelim ki, istenmeyen gebelik oldu. O çocuğu doğduğunda büyütecek olan kadın, anne, istemiyorsa doğması konusunda konunun dışındaki kel alaka biri olarak fikir beyan etmek düpedüz işgüzarlıktır. Bize ne be, kim kiminle ne yaparsa yapar, ister ertesi günü hapını alır, ister kürtajını olur, isteyen doğurmaz, isteyen bir doğurur. Devletin görevi eğitmek, bilgi vermekten öte geçmez. Bu konuda tavsiyem şu olacak. Ola ki, yakın çevresinde bir kürtaj hikayesi varsa ve yakın zamanda ortaya çıkarsa gerçekten onun için çok can sıkıcı olur. Ayrıca kadınları üç çocuk doğurmaya teşvik etmenin altında yatan gizli hesap, artan doğum izinleri ile onları iş yaşamından dolaylı olarak çıkarmaktır. Zamanında çalışan kadınların işsizliğin sebebi olarak gösterilmesini hatırlıyoruz.
Öğrenci evleri… Bak bu konu taze, yeni. Dün fırından çıktı. Muhafazakar yaşam tarzına uymayan öğrenci evlerinden, buna karşılık yapımı tasarlanan içinde barınacaklara nefes aldırmamak üzere planlanmış yeni kredi ve yurtlar yurtlarından bahsetmeyi isteyecek, bu isteğine engel olamayacaktır. Zaten bir dürtüsellik vardı, şimdi tavan yapmışken kontrol etmek hiç olmaz. Bu konuda söyleyeceklerini kaçıracağım için üzülüyorum çünkü nüfusunun büyük çoğunluğu genç olan bir ülkede gençlerin normal yaşamlarının zararsız bazı durum, hal ve tavırlarını böyle “muhafazakar yapımıza ters” diyerek kötülemek kimseye yakışmayan bir tavır. Öğrenci evim olmadı ama yurtta kaldım, o sebeple bu yurtlarda sözü edilen düzenli yaşamla neyin kastedildiğini gayet iyi anlamış durumdayım. Şimdiye kadar insanların ihtiyaçları üzerinden elde ettikleri kazanımlar yetmemiş olacak ki, Anadolu çocuklarının saf ve temiz inançları kullanılarak dahası isteniyor, elde edilmeye çalışılacak…
Doktorlar… Bak bu konu da çok taze. Hadsiz doktorların devletten izin almadan Gezi Direnişi sırasında aşırı miktarda biber gazına maruz kalan insanlara tıbbi müdahalede bulunduğundan bahsetmezse valla hatrım kalır. Uzun zamandır biz doktorlarla uğraşmıyordu, malum sağlıkta dönüşüm büyük oranda tamamlandı, oradan elde edilecekler (oy anlamında) elde edildi. Ülkenin okumuş, aydın, halkla her gün birebir temas halinde olan bir grup insanı ezilerek, onursuzlaştırılmaya çalışılarak sindirilmişti. Hasta doktoruna resmen düşman edilidi. Bu konudaki tavsiyem, herkesin bir gün bir doktora ihtiyacı olabileceğini düşünmesi… Doktorlar Hipokrat Yemini ettikten sonra hastası ile arasına sadece aklı ve vicdanı girer. Bunu anlamak çok zor olmamalı.
Yine uzun bir yazı oldu. Miting konuşması üzerine yazınca olacak elbette o kadar.
Son bir şey… RTE’nin danışmanları, mümkünse bundan sonra bir süre daha kendisini can kulağı ile dinlediğimizi göz önünde bulundurarak konuşma metinlerini hazırlarsa iyi olur, malum o hepimizin başbakanı.
Şimdi… ben bir süre gidiyorum ama aklım burada kalacak. Umarım dönüşte sağlık ve huzurla birbirimize kavuşuruz sevgili ülkem…
Öyle yani…