Etiketler
coursera, evde partik lahmacun, oha tv, slime, videolar, Zootropolis
Bu sabah sol kol ve omuzumda feci bir kas ağrısı ile uyandım. Hafta içinde klima azizliğinden sırtımın sağı ve boynumda ciddi kas tutulmaları olmuştu ama bu sol koltukaltı ve sol kol ağrısını anlayamadım. Yaştan ötürü, öyle olmayacağını bile bile biraz işkilendim, acaba meme ile ilgili bir şey mi var, diye. Neyse sonra bugün akşamüstü yeniden aynı hareketi yaparken ağrının nedenini buldum. El rondosunda lahmacun malzemesini sağ elle çekerken sol elle rondo haznesini sabitlemektenmiş. Bu intronun nedeni nedir sorusuna cevabım, eskiden çekilmiş bir lahmacun videosu vardı buralarda bir yerde halbuki daha kolayını buldum, olacaktır.
Sabahın aktivitesi ailecek Zootropolis’e gitmekti. Aslında plan şöyleydi, Ben Zeyno ve Defi ‘yi alacaktım ve can arkadaşlardan biri kızıyla gelecekti. Sonra can arkadaş dedi ki, abive baba da geliyor. Ben telefonla konuşurken BB, benim yaptığım otel usulü karışık omletle kahvaltı ediyordu ve onu neden dışladığımızı (?!) sordu. Ben de öyle bir şey olmadığını, başta bir kız aktivitesi gibi olanladığımızı ve diğer babanın son anda geldiğini söyledim. BB nin de gelmek istemesi çok hoşuma gitmişti. Kem’i de bizimle gelmesi için ikna ettik. Neticede Pazar sabah seansında 3D ilk animasyon filmimi izledim. BB ye sordum, o da daha önce izlememiş. Şimdiye kadar Defi’ye biletini alıyor, onu içeriye oturtuyor ve ben dışarıda kitap okuyordum. Bugün öyle keyifliydi ki, mümkün olduğunca, özellikle de kışın, tekrarlamaya karar verdik.
Zootropolis güzel bir film ama benim bu konudaki bir numaram “Canavarlar”. Üstüne tanımam. Son zamanlardaki ilgimin değişmiş olması yüzünden sıradan bir polisiye olay değil de “hayvanlar bir şehirde birlikte yaşarlarsa günlük hayat nasıl olurdu”ya dair bir hikaye bekliyordum galiba. Bu tamamen benimle ilgili bir sorun. Filmi seyrederken hepimiz ayrı ayrı keyif aldık. Filmin 3D olmasının çok espirisi yok.
Buradan biraz ilgili, biraz ilgisiz bir konuya geçeceğim. Artık kurgu okumakta gerçekten de zorlanıyorum. Bundan çok şikayetçi değilim. Değişimde ben de var olduğumu hissediyorum. Eminim 3-15 yaş arası çocuğu olanlar beni doğrulayacaklardır, bu yaş grubunda, üst sınır 15 olamayabilir, video izlemekle ilgili bir bağımlılık durumu var. Gözlerini sabah videoyla açıp gece yatarken bir video karşısında uyuyakalıyorlar. Siz “biz buna müsaade etmiyoruz, sınırlarımız var,” diyenlerdenseniz sizi yürekten takdir ediyorum ama bu sınırı neye göre belirlediğinizi de merak etmiyor değilim. Sizi bir konuda temin ederim ki, siz istediğiniz kadar sınır koyun, onlar bir şekilde erişeceklerdir. Bir çocuğa yapılacak en büyük kötülüklerden birinin onun çağının uyaranlarından uzak tutulması olduğunu düşünüyorum. Çünkü böylesi onu korumak değil yeri geldiğinde onu cidden korumasız bırakmaya neden olacaktır. Tartışılır bir konu ama ben burada kesiyorum.
Coursera’dan sonra fark ettim ki, ben de çocuklarla bir bakıma benzer durumdayım. Eskisi kadar okumuyorum, doğru. Ama bu şekil değiştirdi. Geçen yıl başta sokaklarda yürüdüğümde sesli kitap dinliyordum. Seslenen Kitap’la başladım sonra Amazon Audio Books’a geçtim. Havalar ısınıp da spor salonuna geçtiğimde Audio Book dinlemek zordu. O dönem bıraktım. Bir sezon “Bu Benim Stilim” eşliğinde yürüdüm. Gülümseyenler, şu anda dışarı çıkabilirisiniz. Sonra Coursera girdi hayatıma. Spor salonunda yürüdüğüm zamanlar aynı zamanda kurs videolarımı izlediğim zamanlardı ve fark ettim ki, birini savsaklayacak olsam diğeri bırakmıyor. Bu birbirine bağlanma kısmını sevdim. Günde elli dakika, 5 km, yürüyor ve o sırada öğreniyordum. Sekiz yaşındaki kızımın OHA TV den slime yapmayı öğrenmesinden çok da farklı değildi.
Hadi artık bitirme vakti geldi. Yine daldan dala atladım. Değişim iyi geliyor, o kesin. Bizden önceki nesil bizden öğrenmeye çok hevesli değildi, geçmişte olanlara bağladıkları sebeplerle korkuyor, çekiniyorlardı. Onlar için en önemli olan var olanı korumaktı. Bu kadar, sadece bu iki cümleyi bile bir filmin senaryosunun omurgası olarak düşününce, gerçekten fazlasıyla ürkütücü geliyor. Ben böyle bir senaryo içinde edilgen (çocuk) olarak var oldum ve gerçekten de hiç sevmedim. Bu sefer etkenken rolümü paylaşabilmeyi istiyorum. Samimiyetle onlardan, çocuklarımızdan, öğrenebileceğimiz bir sürü şey olduğuna inanıyorum. Onlar dünyaya gözlerini açtığında bambaşka uyaranlara maruz kaldılar, farklı reaksiyon yöntemleri geliştirdiler, vs… daha sıkı, daha yakın ve objektif gözlemler yapmalıyız.
Öyle yani…