Etiketler
Küçük bir kitap bu. Hepsi hepsi 79 sayfa. Cildiyle, kapağıyla, baskısıyla içeriğine yaraşır bir kitap olması nedeniyle öncelikle Notos Kitap’a teşekkür etmeliyim. Bana çocukluk ve ilk gençliğimde okuduğum diğer bez ciltli kitapları ve onlar hırpalanıp cildi ayrıldığında götürüp tamir ettirdiğimiz ya da yeniden ciltlettirdiğimiz, sokak arasında küçük bir dükkanda çalışan gözlüğü burnun ucunda ciltciyi hatırlattı.
Buradaki öyküler aslında Bulgakov’un kendi anıları. Özellikle hekimlerin kendilerinden çok fazla şeyi bu öykülerde bulacaklarını düşünüyorum.
İlk öyküde Bulgakov, Moskova’dan uzak bir yerleşim yerinin 40-50 yataklı hastanesine tek doktor olarak atanmış, tıp fakültesinden yeni mezun bir doktorun ilk hastasıyla karşılaşmasını anlatıyor. Bu durum bana ilk hastamı hatırlattı. Bir doktorun yanında kimse olmadan ilk hastayla karşılaşma öncesi duygu ve düşüncelerini birebir anlatmış Bulgakov. Bir hekim ilk hastasının kendisini en zayıf hissettiği alanla ilgili bir derdi olacağını düşünür. Genelde de hayal edilen hep üstesinden gelinmesi imkansız bir vakadır ve her zaman bambaşka bir vaka çıkar hekimin karşısına. Hekim sadece bir konuda yanılmaz. Gerçekten de baş edilmesi güç bir hastadır karşındaki.
İkinci öyküde hekim ilk başlardaki acemiliğini ve tedirginliğini nispeten atmış, birlikte çalıştığı personele kendini kısmen ispatlamıştır. Bu öyküde Bulgakov’un tarif ettiği gibi ücra bir yerde günün hangi saatinde nasıl bir hastanın çıkıp geleceğinin bilinmeyeceği anlatılmaktadır. Hekimin aklıyla ağzından çıkan kelimelerin nasıl bambaşka şeyler söylediğini, hastanın hekimi rezil de vezir de ettiğini okuruz.
Üçüncü öykü ise bir hekimin can verdiği kadar can alabildiğinin de öyküsüdür.
Bu kitaptaki üç öykü bana hekim ve hastanın zaman ve mekan fark etmeksizin hep aynı olduğunu gösterdi. Hasta minnettar olabildiği kadar nankör, hekim merhametli ve alçakgönüllü olduğu kadar zalim ve megaloman. Bu denge sanırım hiç bozulmayacak.
Bu öyküleri okurken bir hekimin aklından geçenleri ve duyguları ancak bir başka hekimin böyle yalın bir gerçeklikle aktarabileceğini, başka kimsenin bunu yapamayacağını düşündüm. Belki bu durum başka meslek grupları için de geçerli olabilir ama insan bir kere doktor olduktan sonra yaşamın devamına ve insana bakışının nasıl farklılaştığı bu kitaptaki öykülerde çok keskin bir şekilde anlatılıyor.
Bulgakov, çok büyük bir yazar. Yirmi dokuz yaşındayken doktorluğu tamamen bırakmış ve yazarlığı seçmiş. Yaşadığı ve yazdığı süre boyunca Stalin döneminin sansüründen çok çekmiş. Sansür korkusu yüzünden eserlerinde fantastik ve gerçeküstücü bir anlatımı tercih etmiş. Usta ve Margarita yazarın ölümünden sonra yayınlanan, fantastik edebiyatın başlıca örneklerinden biri ve Ölmeden Önce Okunması Gereken 1001 Kitap listesinde yer alıyor.
Çehov, Somerset Maugham, Cronin gibi doktorluğu bırakıp sadece yazan Bulgakov’u bilenlerin bilmeyenlere anlatması, okuyanların okumayanlara okutması gerek.