Etiketler
Beton Bahçe, Gönülçelen, Gotik edebiyat, Ian McEwan, Kefaret, Sineklerin Tanrısı, Suçsuz, Venedik, Yabancı Kucak
Uzun zamandır bir Ian McEwan yazısı yazmak istiyordum, kısmet bugüneymiş.
Benim kendisiyle tanışıklığım epey bir eskiye dayanır. Sanırım 1998 yılında, yani on üç yıl önce, ilk “Suçsuz” kitabını okumuştum. Yanlış hatırlamıyorsam, Berlin’de geçen bir aşk-cinayet hikayesiydi. Yazarın gerilimi okuyucuya aktarışındaki ustalığa hayran olmuştum. Sonra filmi yapılmadan çok önce “Kefaret”i okudum. En son okuduğum Ian McEawn kitabı galiba yazarın ilk eserlerinden biri olan “Beton Bahçe” idi. Beton Bahçe’yi okurken bir taraftan da alt bilincim Gönülçelen ile Sineklerin Tanrısı’nı belleğimden tekrar okuyordu.
Ben oysa bugün Başlı başına farklı bir tür olan bir Ian McEwan kitabından söz etmek istiyorum.
Bir Gotik roman olan “Yabancı Kucak”ta mekan Venedik’tir. Bir çift, Mary ve Colin, Venedik’e tatil yapmaya gelmişlerdir. Mary ve Colin evli olmasalar bile yıllardır süregelen ilişkinin yorgunluğunu evli çiftlere benzer şekilde yaşamaktadırlar. Yazar, Mary ile Colin’in kaldıkları otel odasını öyle canlılıkla anlatır ki, bir akşamüstü uykusundan sonra uykulu uyanık yatakta dönenirken kahramanların duyduğu, açık balkon kapısından içeri dolan sokak seslerini siz de duyar, onlar balkonda şarap içerken onların gözleriyle siz de balkondan görünen Venedik’i seyredersiniz.
Mary ve Colin bir akşam yemeğinden dönüşte otele giden yolu karıştırırlar ve romana hakim olan bir sonraki köşeyi dönüşte karşınıza ne çıkacağını bilememe durumu başlar. Karanlık Venedik gecesinde, yabancı sokaklarda kaybolmuş dolanırken karşılarına çıkan Robert’ın alelade biri olmadığını hissederiz ancak Robert’ın birlikte içilen içkiden sonra çiftten ayrılması beklentimizi boşa çıkarsa da daha sonra yeniden karşılaşmaları ve çiftin kendini Robert’ın esrarengiz evinde, esrarengiz karısıyla baş başa bulmalarıyla işin rengi değişir, çiftin sıradan, hatta sıkıcı bile sayılabilecek tatili bir anda seyir değiştirerek inanılmaz bir gerilimin içine doğru yuvarlanır. Bundan sonrası Ian McEwan’ın psikolojik geriliminin hayranları için tam kıvamında okuma tatmini vaat eder.
“Yabancı Kucak, ” Gotik edebiyat denemelerinin en iyilerinden birisi olduğu muhakkaktır.
Kitap arkası yazısı şöyledir:
Romanları mimari açıdan ele alırım. Kapıdan girildiğinde o kapı öyle inşa edilmiş olmalı ki, okur o anda binanın sağlamlığına güvenmeli,” diyen Ian McEwan, yine sağlamlığı garantili bir yapıyla karşımızda. Son dönem İngiliz edebiyatının parlak yazarlarından McEwan, Yabancı Kucak’ta Gotik roman türünü Romantizmin ilk dönemlerinden günümüze taşıyor. Gotik edebiyatın temel özelliklerinden olan tekinsizlik, gizem ve korku havasını yaratmak için de mükemmel bir mekân seçiyor: Ne kadar dolaşırsanız dolaşın, her zaman dönülmemiş bir köşeyi, keşfedilmemiş bir geçidi, kayıp bir binayı, ağza alınmayacak deneyimlerin yaşandığı gizli bir mekânı gözden kaçırabileceğiniz duygusunu veren kadim Venedik kentini. Venedik’in, dış mekân olmasına karşın yarattığı kapanıklık duygusuyla ruhları daraltan Mary ve Colin, turistik gezilerin barındırdığı gözetleme ve kenti tüketme arzusuyla sokaklarda gzeinip dururlar. Bu gezinin, onların cinsellik, ilişkiler ve şiddetin ördüğü ağda gelişip çetrefilleşen bir yaşantıya götüreceğini bilmeksizin.
Bitirirken çeirmenin Pınar Kür olmasının da okuma zevkinde payının büyük olduğunu mutlaka belirtmek gerekir.
Her ne kadar Ian McEwan bu yıl Premio Príncipe de Asturias de las Letras ödülünü Leonard Cohen’e kaptırmış olsa da o benim kitaplığımda her zaman yeri özel yazarlardan biri olacaktır.