Etiketler
hayatı kitaplarla anlamak, kitap dünyası, kiyaplar, okuma notları
Bir görünüp karabatak misali ortadan kayboldum sanmış olabilirsin sevgili okur ama seni yanıltmış olmayı gerçekten çok istiyorum. Onca koşturmacanın, seyahatin arasında kararlıyım bu sefer buralarda kalmaya.
Bir önceki yazıdan sonra zaman bulsam, blogun ruhunun çağrısına kapılıp “enginarlı kek” tarifi yazacaktım (her canlı varlığın zaafları olması gibi blogun da zaafı “yemek tarifleri”) . Oradan buradan her gün bir “enginar gezisi” tanıtımı önüme düşüyorken halbuki tam da zamanıydı. Hafta sonu hem vakit yoktu, çünkü evde ilk bira fermentasyon işlemini başlatmıştık, hem de blogta estirdiğim entelektüel havayı yine ev hanımı yaklaşımımla bozmayayım dedim. Merak etmeyin, notu koydum kenara müsait bir vakit enginalı keki anlatırım.
Hissediyorum, meraklıları arada geçiveren “evde bira” ya takıldı. O işin daha çok başındayız, anlatmaya zaman var.
Yeniden yazmaya başlayınca arada geçen sürede emojilerin ifadelerimize ne kadar hakim olduğunu çarpıcı şekilde fark ettim. Zaten ifade güçlüğü had safhada bir toplumduk, demek ki durumumuz daha da vahim oldu.
Bloga uğrayıp yazı bıraktıktan sonra gelen güzel ve teşvik edici yorumlardan ötürü, daha önceden neden yazmadım ki, demeden edemiyorum. Sağol, varol sevgili okur.
Bugünlük bu kadar gevezelik yeter, listeye devam edelim.
Gözetleme Kulesi / Elizabeth Harrower (İnsanı kasan bir kurgu çünkü Felix’in Laura ve Claire’i kıskacı içine aldığı psikolojisi okuru olaya dahil olup o iki kadını çekip içeriden çıkarmaya itiyor. Yazarın psikolojik yaklaşımı oldukça incelikli.)
Su Diyarı / Graham Swift (Hımmm… Arka kapakta yazılanların her zaman içindekileri tam özetlemediğine iyi bir örnek. Brezilya’ya giderken uçakta geçecek sürede bana eşlik etmesi için seçmiştim. Belki de kabahat bende beklentim çok yüksekti. Bazı yerlerde çok sıkıldım ama yine de bitirdim.)
Fındık Kabuğu / Ian McEwan (IM’i yıllar önce Kelepir Kitap’tan aldığım Kefaret’le tanımıştım. Henüz okumadıysanız, buralarda çok da işiniz yok aslında. En azından filmini seyretmiş olmalısınız. IM, her zaman seçtiği konu olsun, anlatışı olsun benim için hep listemin ilk onundaki yazarlardan. Bu kitap içinse, sadece “okumalısınız” derim)
Mutlak Mutluluk Bakanlığı / Arundhati Roy (Küçük Şeylerin Tanrısını daha okumadım. – Herkesler okudu ben hariç. aman ne ayıp!- Bu kitabı da çok okumaya niyetli değildim. Bir sabah havaalanından almak zorunda kaldım, çünkü okumakta olduğum kitap ne hikmetse mutfak tezgahı nın üstünde kalmıştı ve havaalanında kitapçıya girdiğimde elim başkasına gitmedi. Sevdim mi, diye sorarsanız, başta evet, derim. Afitab’ın (Encüm) hikayesi başlangıçta çok ilgimi çekti ama sonra aralarda bir yerlerde sanki gereksiz uzadı. Ebatına göre makul bir sürede bitirdiğime göre iyi olduğunu söyleyebilirim.
Çocuk Yasası /Ian McEwan (IM için yukarıda yazdıklarımın hepsi burada da geçerlidir)
Hüznün Fiziği / Georgi Gospodinov (Kitabın adı bile çok güzel. Bir labirent roman, içiçe geçmiş hikayeler)
Hadi Yarın Görüşürüz /William Maxwell (Monika Maron şöyle bir şey der: “Anılar istiridye içindeki taş parçası gibidir. Yıllar içinde bellek anıyı kat be kat işler, onları hatırlamak istediğimiz gibi, sanki prlak birer inciymişcesine hatırlarız.” Bu kitap da bir nevi belleğin, anılardaki boşlukları doldurarak geçmişi nasıl yeniden kurguladığını anlatıyor. En sevdiğim türden, kısa, öz, akıcı, dokunması gereken yere dokunmaktan çekinmeyen ve kendini gereksiz laf kalabalıklarına feda etmeyen bir üslup.)
At Çalmaya Gidiyoruz / Per Petterson (Daha ilk sayfasını okurken aklıma Henry David Thoreau’nun Walden’ını düşürdü. Walden nicedir beklettiğim bir eser ve ne zaman cesaret edip okuyacağımı bilmiyorum. Per Petterson’un bu kitabının adı bile bence kendisini okunmaya değer kılıyor. Per Petterson’u ilk okuyuşumdu, temiz, acelesiz üslubunu sevdim. 67 yaşındaki bir adamın inzivaya çekilişi ve 15 yaşına geri dönmek zorunda kalışını okumak ilginçti)
Tütüncü Çırağı / Robert Seethaler (Bu kitap da Jaguar kitabın her zamanki albenili, benzersiz kapaklarından birine sahip. İkinii Dünya Savaşı yaklaşırken taşradan kalkıp Viyana’da bir tütüncü yanında çalışmaya başlayan bir delikanlının çevresinde olanlara dair gözlemlerini, tütüncü dükkanının müdavimlerinden Sigmund Freud ile dostluğunu anlatıyor.)
10 ½ Bölümde Dünya Tarihi / Julian Barnes (Julian Barnes, favori yazarlarımdan birisidir. Bir Son Duygusu’nu okumadıysanız mutlaka okuyun. Bu kitabı da ne zamandır okunacaklar arasında bekleyip duruyordu. Şeytanın bacağını kırayım, okuyayım dedim. Her ne kadar arka kapakta alışılageldik dünya tarihi anlatısı olmadığı söyleniyorsa da yine de biraz beklenti o yönde oluyor galiba. İlk bölüm, tahtakurdu gözünden Nuh efsanesinin anlatımı çok çarpıcı. Sonrası da bu temelde ilerliyor, farklı hikayelerle dünya tarihi bambaşka bir açıdan yorumlanıyor. Okur sabrı mutlaka gerekli, yanında biraz da yeni keşif içgüdüsü mutlaka olmalı. )
Geçiş / Rachel Cusk (Sevgili Atalet’in önerisiyle tanıştığım bir yazar. Okumaya alıştığımızdan farklı kurgulanmış bir anlatı. Yeni boşanmış kadın bir yazarın, taşınacağı evin tadilatı süresince kendi hayatının kesit -hikayelerinden oluşan bir anlatı. Yeni bir tür roman denemesini deneyimlemek güzel bir tat bırakıyor insanda.)
Edebiyatın Kısa Tarihi / John Sutherland (Alfa Yayıncılık’ın bayıldığım bir serisi. Yunan mitlerinden günümüze edebiyat tarihi yolculuğu. Ağır, ağdalı hiç değil. Okuması çok keyifli.)
(An itibari ile Enrique -Vila Matas’ı fark etmiş bulunuyorum. Nasıl şimdiye kadar okumamışım ki ben onu?!?)
Mısır Otomobil Kulübü / Alâ El Asvani (Okumakta geç kaldığım, keşke daha önce okusaymışım dediğim kitaplardan biri daha. II. Dünya Savaşı sonrasında Kahire’de geçen, taşranın eski zengin, şehrin düşkün bir ailesinin romanı. Bir Züğürt Ağa hikayesi gib aslında ama tadı başka.)
1939 Yazı / Werner Biermann (Can Yayınları’nın Kırk Merak dizisinin en ilgi çekici kitaplarından biri. II. Dünya savaşı çıkmadan hemen önceki son altı ay, farklı gözlerden anlatılıyor. Tarihe meraklıysanız kaçırmamalısınız. Severseniz 1913: Fırtınadan Önce’yi de okumanızı tavsiye ederim)
Ekonominin Kısa Tarihi / Niall Kishtany (Pek yakında okuma notlarımla burada!)
Bölüm II’yi bitirirken söylemeden geçmeyeyim, hasretle ve merakla beklediğimiz Barış Bıçakçı’nın yeni kitabı “Tarihi Kırıntılar” çıktı. Seyrek Yağmur, bende biraz hayalkırıklığına sebep olmuştu malum, Sinek Isırıkları’nın Müellifi son yıllarda okuduğumuz en iyi Türk Edebiyatı örneklerinden biriydi. Elimde Natsuki Ikezawa’nın Ağabeyi’ne Çiçek Taşıyan Kız adlı romanı var, son 100 sayfadayım. Bitsin sonrasında Tarihi Kırıntılar’ı okuyacağım.
P.S. Listedeki kitapları zincir kitapevlerine gidip sorarsanız büyük ihtimalle bulamayabilirsiniz. Sağlam okur geribildirimidir, gidip soranlar bana öyle dedi. Kesin bilgi, yayalım… İnternet siparişi çoğu için mümkün. Güzel okumalar olsun.
Öyle yani…
Mısır Otomobil Kulübü / Alâ El Asvani bayılirim böyle hikayelere.Üstüne tıkladım bi de linke gidip siparis vereyim diye,böyle de hazirci bir zihniyete sahibimdir.😊(bak burada emoji şartti)
Cok güzel bir sey yaptın Selgin,resmen amme hizmeti gibi oldu.
Valla ne diyeyim… Toplumsal bir ihtiyacı karşıladım, demeyi çok isterdim ama ancak toplumun genelinde böyle bir ihtiyaç olmadığının çok farkındayım. Kendi fanusumdakilere bir hayrımın dokunmuş olma ihtimali bile güzel.
Ian McEwan benim yeni okumaya başladığım bir yazar. Fındık Kabuğu ve Çocuk Yasası’nı yakın zamanda okudum ve çok beğendim. Hali hazırda bekleyen bir de Kefaret var. Fındık Kabuğu filme çekiliyordu, Emma Thompson ve Stanley Tucci’li iyi bir kadroyla. Vizyona girdi mi bilmiyorum, ama seyretmeyi heyecanla beklediklerimden. Diğer önerilerinden Arundhati Roy ve William Maxwell dışındakilerı pek bilmiyorum, teşekkürler. Diğer yazını da gördüm, ona da not düşeceğim. Bu vesileyle selam, yazmaya devam. Sevgiler…
Filmi bilmiyordum. Bakınayım ben de bir.
Filme çekilen Fındık Kabuğu değil, Çocuk Yasası’ymış. Zaten Emma Thompson deyince bi duruduydum, gebe kadını nasıl oynayacak diye 😉 Trailer için buradan buyrun https://www.youtube.com/watch?v=kKQkUcJioxU
Hay allah, yanlış yazmışım. Evet onu kastettiydim. 😬
Hay allah yanlış yazmışım. Evet, onu kastettiydim.😬
Dün gece Çocuk Yasası’nı seyrettim, hiç fena değildi. Ekrana taşıyınca bazı dokunuşlarla farklılaştırmalar olmuş (hatta kitabı açıp baktım bir iki yerde), kocasının karakterine dair pek bir şey vermemiş mesela, daha çok olaysallık çerçevesinde çizilmiş. Esas mesele kadın ve çocuk. Yine de iyi bir uyarlama. Hüzünle bitirdim. Ve bir kere daha yazar nasıl bir konu seçmiş de nasıl iyi yazmış dedim.
İui uyarlamanın olmazsa olmazı iyi metin. Bazen sinemaya uyarlanalarda kazalat oluyor. Bazı yazarların eserleri yazılıda kalmalı, hiç ellememeli. Ian McEwan elverişli bir yazar. Ben de en kusa zamanda filmi seyredeceğim.
Filmin senaristi de kendisi, o yüzden güvenebilirsin.😉
👍