Tags

, ,


Günün anlam ve önemi hakkında herkes konuşuyor. Ne yani, benim başım kel mi?     Madem başladık yazmaya, hele ki söyleyecek tonla lafım varken, bu günü es geçmek olmazdı. Aslında kafamda bir bildirge yazmak var ama nasıl yazılır bilemedim. Her zaman olduğu gibi başlayayım yazmaya, gerisi gelir.

    Anneler Günü’ne karşılık nasıl Babalar Günü uydurulduysa, Dünya Kadınlar Günü’ne karşılık Dünya Erkekler Günü de derhal uydurulmalı. Esasında ‘bu bilmem ne günü’ saçmalıklarının topu derhal kaldırılmalı. Sevgililer Günü’nün ülke ekonomisini gereksiz tüketimle canlandırması dışında ben bu ıvır zıvır günlerinin kimseye pek de bir faydası olmadığını düşünüyorum. Anneler Günü ve Babalar Günü’nün kutlanmasının özünde de bulunan, kutlanan terimin  yokluğu kimi zaman, insan için safi bir keder ve hüzne dönüşebildiği gibi Dünya Kadınlar Günü de kadınların zavallılığının bir kere daha vurgulandığı bir gün olmaktan öteye gidemeyen bir gün değil mi?

Şimdi “Bir gün bile olsa kadınların sorunları dile getiriliyor” diyen çok bilmişler çıkacaktır muhakkak. Buna karşılık da ben “ya erkeklerin sorunları?” diyorum. Kimse onlara soruyor mu neden böyleler, neden bir türlü evrimlerini tamamlayıp, ilkel yönlerini bir tarafa kaldıramıyorlar? Kadınların zulmettiği erkekler yok mu? Erkeklerin zulmettiği kadınların yanında sayıları, erkek şiddetine maruz kalanların yanında eminim çok az. Bir kişi bile olsa neden onların da bir günü yok, neden onların dertleri prim yapmıyor? Erkekliklerine yedirememekten sustukları için mi? Bir yıl öncesine kadar her gün en az 60-70 kadınla muhatap olup, dertlerine derman aramış biri olarak zaman zaman o kadınların kocalarına çok ama çok acıdığım, adamı bulup, “Ne yapsak olmaz, bu kadın onmaz,” demek istediğim çok olmuştur. Belki de mesleği bırakmamın bir sebebi de baş ağrıları bir türlü geçmek bilmeyen, komşuda gün, yakın semtlerde pazar yoksa sekonder çıkarlarını beslemek için hastanede soluğu alan kadınlardır. “O kadınların hallerinin sebebi illa ki evde, çevresinde var olan, ona hayatı zorlaştıran bir erkek ya da erkek egemenliğinin dayatmalarını kabul ederek hem cinslerine belki de en ağır eziyeti yapabilen kadınlar olabilir. Bu bir kısır döngüdür, erkeğin zulmü üzerinden kalkacak olsa iyileşir, elbet,” demek düpedüz işin kolayına kaçmaktır.

    Kadınların, Virginia Woolf’un dediği gibi “Para kazanmaları ve kendine ait bir odaları olması” gereklidir. Fiziksel olarak bir oda sahibi olamayabilirsiniz, ki benim yok, ama kendi maddi gücünüz olduğunda en azından bir miktar kendiniz, kendinizin odası olursunuz. Önce kendimiz bize sahip çıkmalı, benimsemeli ve inanmalıyız. Sonra göreceksiniz başkaları da bizi kabullenecek, dirense de dikkate alacak. Önemli bir şeyi de atlamamak, para kazanırken doğayı, kadınlığımızı, anneliğimizi unutmamız gerek. İnanın istenirse hepsi oluyor, olabiliyor. Yeter ki kendimiz için bunu isteyelim, kendimize acımaktan vazgeçelim. Önce seyretmeyelim evlilik programlarını, her tarafından kasvet akan, erkeklerin kadınlara neler çektirdiğini göstererek içimizi hüzün katmanlarıyla ören dizilerin peşini bırakalım. Aklıma ilk gelenler bunlar. Bunlara harcanan, boşa geçen zamanı kendimiz için ne yapabiliriz, onu düşünerek harcayalım. Bu babamın lafıdır bana. On bir yaşında ilk sömestre karneme o yılın sınıf geçme dersi zayıf gelindiğinde babam salya sümük ağladığım odama gelmiş, kapıyı açıp konuyla ilgili tek bir yorum yapmıştı. “Ağlayarak boşa harcama zamanı, bu işi nasıl  düzeltirsin, onu düşün,” demişti ve çekip gitmişti. O gün bugündür, hayat ilkelerimden biri olmuştur bu.

    Nedense her yıl ülkemde, 8 Mart ile birlikte en fazla bir hafta süre ile “Töre Cinayetleri” mevzusu hararetleniyor, sonra da sönüp gidiyor. Ben merak ediyorum, oradaki insanlar eğitilebilse, sinekkuşlarında bile çiftleşmeye dişinin karar verdiğini düşenecek olursak kontrolsüz üremelerinin kendilerine aslında görünürde fayda sağlamasından çok zarar verdiği öğretilse, kadınlarla birlikte erkekler de sistematik şekilde cahilleştirileceklerine eğitilseler, insanların işleri olsa, bizim gibi akşam eve canları çıkmış bir halde dönseler, kadın erkeğiyle, erkek kadınıyla sırtlasa yaşamı, bunları konuşmaya, yazmaya, gazetelere manşet atmaya gerek kalacak mı?

    Bugün için, bir sonraki yıl, 2012’de, Dünya Kadınlar Günü’nün olmaması en büyük dileğim.

(Bu yazıyı geçen yıl yazmıştım, bir başlığını bir de bitirirken yılı değiştirdim. durumun daha da olumsuz olduğu düşünüldüğünde bu yazı için iyimser, umutlu bir yazı bile denilebilir. Umarım seneye bugünümüzü aramayız.)