Etiketler
Yıllar sonra bir cesaret ilk kitabımı (daha henüz ikincisi olamadı) yayınlamaya karar verdiğimde yazar adı olarak Selgin GB’ye karar kıldım. Aslında GB’nin açıklaması çok basitti. Evlenmeden önceki ve sonraki soyadlarımın ilk harfleriydi. Eşime bu kararımı açıkladığımda GB’nin “gebe”yi çağrıştıracağı dışında yorumda bulunmadı. Bana göre süper bir durumdu. İki gebelik yaşamış ve ilkinde daha fazla olmak üzere her ikisinden de fazlasıyla keyif almıştım. Elimde (madden) olsa üçüncü ve dördüncüyü yaşamayı isterdim. Ne olursa olsun gebelik benim için üremeyi ve de dolayısıyla üretmeyi çağrıştırıyordu, daha ne olsundu?!
Ben aslında başlangıçta GB’ye hiçbir şey atfetmemiştim.
İlk kitap çıktı. Kendi kendine, sessizce. Yazarının kendi kitabını bastırması ne kadar etkili olursa o kadar.
Sesil (yegâne kardeşim, canım,ciğerim, bi’tanem) matminik örtmeni. Bir gün bir öğrencisine derse gittiğinde çantasından defter, kitap çıkartırken benim Lezzetli Öyküler’im de çantasından çıkmış. Zamane öğrencisi kaçırmamış tabii. “Bu ne?” diye sormuş. Sesil, “ Ablamın kitabı,” diye cevap vermiş. Öğrenci, “Ne yani, ablanızın soyadı Giga Byte mı?” demiş. Sesil de öyle kalakalmış.
Bir zaman sonra karşılaştığım bir arkadaşımın GB’ye yorumu “İngiltere’yle ne alaka?” diye olmuştu. Doğal olarak anlamadım. “Great Britain… yani bu kadar şişkin egon olduğunu bilmiyordum!” dedi. Ben ki, hep “İnsanlar büyüdükçe egoları küçülür,” demiş biriyim, ne diyeceğimi şaşırdım.
Yakında büyük bir kolektif kitabın hazırlayanlarından biri olarak kapakta ismim yer alacak. Yakınımdaki insanlar bu kitabın her aşamasında benim heyecanıma tanık oldular. Geçen hafta işyerinde öğle tatilinde bu GB yine konuşma konusu oldu ve serbest çağrışıma açıldı. Liste aşağıdadır. (Aramızda psikiyatrların da olduğu göz önünde bulundurulduğunda argo ve erotik olanları listeden elbette çıkardığımı söylememe gerek yok. Arada ıskaladıysam da zararı yok)
Girişken Becerikli
Gönlü Bol
Girişimci Bilişsimci
Giga Byte
Garip Biri
GeBe
Geveze Boşboğaz
Great Britain
Güdüsel Bilimsel
Gamzeli Bilgin
Gotik Butik
Goncalı Bülbül
Gülen Bahar
Gülse Buse
Güllü Bohca
Gorkunc Biri
İsmail YK
Gizemli Bahce
Görkemli Basyapıt
Gün Batımı
Güneşi Buldum
Gecerken Baktım
Giden Biri
Gri Babet
Gezen Bilir
Gök Boncuk
Güya Böyle
Gökteki Bulut
Durum budur… Öyle yani…
gİGA bYTE İYİYMİŞ. bEN DE sELGİN gİBİ ETKİSİ YAPTIYDI:-)
Terra Byte çıkana kadar iyiydi ya, artık idare edicez…
Ben en çok Güllü Bohça’yı sevdim, benim soyada benzediğinden herhal 🙂
O bohçada kim bilir neler vardır, değil mi? Hepsi el işi, göz nuru…
Epey güldüm, bi de Gotik Butik diyen kişiyi çok merak ettim, bence en yaratıcı o, valla kimsenin aklına gelmez
O ‘Gotik Butik’i söyleyen psikiyatr arkadaş daha neler söyledi bir bilsen… Büyük kısmı sansüre kurban gitti.
Giga Byte favorim, ama sana Great Britain ukalası diyenin kendi ukalalığı ya da hayalgücünün etiketleri de komik. Soyadın ge-be’den ci-bi’ye transfer olmuş birden. 🙂
Geceler Boyu
Gülümse Biraz
Gerçek Boyut
Görsel Bakımdan
Güncel Blog
Günün Birinde
Gelibolu Bursa
Garson Bonesi
Galata Bahane
Gergef Bilir
Garfield Burada mı?
Garip Bahaneler
Gördüm Biliyorum
Gaziantep Bileti
Gezegen Bülteni
Gül Bahar
Gölet Buzu
Gölgeli Buğu
Bir çok sayıda G B varyasyonunu görünce kendimi tutamadığım için öncelikle özür dilerim. 🙂
GB’nin açılımını hep sizin için özel anlamı olan bir kısaltma olarak algılamıştım. Açıklamanız gayet mantıklı.
Yazmak ne kadar güzel bir serüven. En büyük keyfi de yazan alıyor bence. Bir de yazının içinde gizlenmiş kelime oyunlarını şifrelerini çözebilen dikkatli okuyucular yazarlar ve yazanlar için muazzam bir hediye sanırım.
Katkı için kendim ve arkadaşlarım adına teşekkür ederim. Hepsi çok güzel ama en çok Gergef Bilir ile Garfield Burada mı? ya güldüm. Gergef Bilir bir zamanlar kafamdaki kahramanlarımdan Rezzan Cezerye ile Erguvan Çetikören’i hatırlattı bana. Sizin listeden kendime en çok Günün Birinde ve Gezegen Bülteni’ni yakıştırdım.
GB’nin açıklaması hayat felsefem ile paralel olarak gayet basitti. Bazen basit görünen şeyler en karmaşık olanlar değil midir?
Az önce yazıda bahsi geçen psikyatrlardan biri ile güzel şarkı söylemek hakkında konuşuyorduk. Azıcık sesim güzel olaydı, biraz çakırkeyif olduğumda güzel bir şarkı söyleseydim ve insanlar o birkaç dakika için bana hayran kalsaydı ne olurdu, dedim. Oysa şarkı söylediğimde kendi kendime bile tahammül etmem güç.
Yazmaksa kelimelerin arasına o şarkıyı gizleyebilmek galiba. Eğer notalar gizlendikleri yerden çıkıp da okuyucunun zihninde bir melodi oluşturabiliyorsa işte herhalde o zaman hem yazan hem de okuyan için herşey daha keyifli oluyor.
Çıta biraz yüksek olacak ama Buddenbrooklar’ın son sayfalarımda duyduğum o ihtişamlı senfoniyi bir daha duyabilir miyim, merak ediyorum…