Etiketler
anadilinden kitap okumak, Julian Barnes, seyahat, The MAn Booker 2011, The Sense of an Ending, yolda okunan kitaplar, İngilizce okumak
Bazen, bazı kitap yazılarını yazmak çok kolay oluyor. Aksi de geçerli elbette. Bu sefer, zor bir yazı beni bekliyor, hissediyorum.
Bazen yola çıkarken yanıma alacağım kitaplar konusunda başarılı seçimler yapıyorum, bazen de gerçekten çuvallayabiliyorum. Şangay’a giderken öyle olmuştu mesela. Şöyle light bir şeyler olsun, eğlenceli ve kolay okunsun diye şimdi adını bile hatırlamadığım bir kitap seçmiştim ancak koyduğum kriterler konusunda biraz aşırıya kaçmış olmalıyım ki, aldığım kitabı okuyamadım. O zamandan beri biraz daha tedbirliyim, eğer aldığım kitabı hali hazırda okumuyorsam ve yolda başlayacaksam yanıma bir de yedek alıyorum.
Vancouver yolculuğunun kitabı Julian Barnes’ın 2011 The Man Booker’ı kazanan kitabı The Sense of An Ending idi.
Hemen araya İngilizce kitap okumakla ilgili bir iki cümle de koyayım ve sonra kitaba geçeyim.
Türkçe okurken bile oldukça yavaş okuduğum, sıklıkla geri dönüşler yaptığım için İngilizce okumaktan hep çekinmişimdir. Sonuçta ne olursa olsun bilmediğiniz kelimeler çok olmasa da çıkıyor ve huzursuz bünyeye iyi gelmiyor. Yine de kendime bu konuda ciddi haksızlık yapıyorum, farkındayım.
Bu kitabı okumayı çok istiyordum ve Türkçesi henüz olmadığı için de anadilinden okumaya elim mahkumdu. Tereddütlerimin aksine okumaktan çok keyif aldığımı, evdeki anadilinde okunmayı bekleyen, başta Siri Hustvedt kitapları olamk üzere diğer kitaplara yol açtığını söylemeliyim.
Kitabın konusunu çok fazla anlatmak niyetinde değilim sevgili okur. Şöyle söyleyeyim, sözün özü… geçmişte bazı yaptığımız şeyleri her ne kadar o an için öyle olması gerektiğini düşünerek yaptıysak ve o an için bundan kimse zarar görmediyse de bazen yıllar sonra o yapılanın sonuçları önümüze gelebilir (uzun bir öz cümle oldu…)
Anthony Webster altmışlı yaşlarda ununu elemiş, eleğini asmış, eşinden ayrılmış, otuz dört yaşında bir kız çocuğu ve iki torun sahibi bir adamdır. Geçmişte, ergenliğinde, okul yıllarında önce üç sonra da onlara katılan felsefi yönü kuvvetli, eksantrik ve gizemli çocuk Adrian’la dört kişilik bir arkadaş grubu olmuştur. Yirmili yaşlarda Adrian’a bir mektup yazmıştır ve işte aradan geçen sakin, sıradan kırk yılın sonunda o mektupla karşı karşıyadır.
Kitabın cesameti küçük, 163 sayfa ama içeriği çok yoğun. Zaman zaman anlatım durgunlaşıyor ama kesin arkadan yazar okuruna bir tokat çakıyor. Anlatımın aralardaki sakinliği, bu sırada yazarın hem kahramanı, hem de olanlarla inceden dalga geçişi sizi iyice mayıştırdığı için tabii ki tokatın etkisi daha sert oluyor. Hadi be, diyorsunuz her seferinde ve en esaslı tokatı bitime iki sayfa kala suratınızda gergin ama alaycı bir tebessümle yiyorsunuz.
Benim için oldukça farklı bir okuma tecrübesi oldu. Daha önce, şaşılacak bir şey, hiç Julian Barnes okumamıştım, Flaubert’in Papağanı’nı bile. Büyük hataymış. Şimdi geriye dönük tüm külliyatı, artık ne kadar sürede ve aralıkla olur bilemem, okumalıyım. Eğer daha öncekiler de böyleyse, ki böyle olduğuna dair hissiyatım kuvvetli, çok şey kaçırmışım.
The Sense of an Ending, okumakla ve yazmakla derdi olanlar tarafından mutlaka okunmalı. İyi romana dair her şey var.
Türkçesi için umarım çok beklemeyiz, zira bir kere de Türkçe çevirisini kesinlikle okumak isterim. Öyle yani…
P.S.1 Zor bir yazı olacak kanaatindeydim, beklediğimden kolay oldu. 🙂
P.S.2 Kitabın Türkçe adı ne olur çok düşündüm, bir türlü emin olamadım, elbette çevirmeni daha iyi bilir ama ben olsam “Bitiş Hissi” koyardım.
Sakin yazmayi birakmayin.lutfen.
Yüzümde kocaman bir sırıtış var. Öyle yani…
Daha önce fikrinizi merak ettiğim “Before She Met Me”‘yi kesin okumayın, 20. sayfadan sonra gereksiz vahşet ve eziyet var, sonunda da herkes ölüyor.
Hımm… siz galiba mutlu sonları seviyorsunuz. Ben yazmadım ama bu kitap da aslında berbat bitiyor. Siz bahsettiğim tebessüme aldanmayın, o benim durumlar karşısında bazen takınmaktan çekinmediğim absürd halin ürünü.
“Before She Met Me” yi okumalıyım, çünkü uzun zamandır kafamda taşıdığım bir hikaye var, ola ki iki hikaye arasında fazla sırıtan benzerlikler varsa (arka kapak yazısı bende az da olsa öyle bir his uyandırdı) yol yakınken vazgeçeyim ki, olur da bir gün okuyucu kitlesi edinecek olursam “apartmış” olmaktan ötürü tongaya düşmeyeyim.
Reblogged this on Bağdaş Kuran Gölge.